HUZUR YERi PAYLAŞIM PLATFORMU
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

HUZUR YERi PAYLAŞIM PLATFORMU

سْــــــــــــــــــــــمِ اﷲِارَّحْم
 
AnasayfaAnasayfa  PortalliPortalli  AramaArama  Latest imagesLatest images  Kayıt OlKayıt Ol  Giriş yap  

 

 İSLAM AYDINLARI

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
dUaCı
admin
admin
dUaCı


Mesaj Sayısı : 264
Yaş : 41
Kayıt tarihi : 10/02/07

İSLAM AYDINLARI Empty
MesajKonu: İSLAM AYDINLARI   İSLAM AYDINLARI Empty15.07.07 0:30

Şule Yüksel Şenler, Bir varoluş serencamı




O çok aristokrat bir ailenin çocuğuydu. 1945'lerin CHP döneminde büyüdü. Bir Çağdaş ve ilericiydi. Batı kültürünü aldı. Birçok dernekte başkanlık ya da azalık yaptı. AP'nin İstanbul Gençlik Kollarının Başkanlığında bulundu.

Aktifti, gazeteciydi. Henüz 15 yaşındayken hikâyeleri "Yelpaze" dergisinde yayınlandı. "Birleşen Yollar'' adıyla film olan "Huzur Sokağı" adlı eseri satış rekorları kırdı. Daha ilk yazısıyla mahkemelik oldu. Özellikle 60'lı ve 70'li yıllarda ekol oldu. Başörtüsü sanki onun şahsında bayraklaştı. Adına "Şule" dergisi çıktı.

Sohbetimize Şule Yüksel Şenler'in yetiştiği ortamı konuşarak başlamak istiyorum. Nasıl bir ailede yetiştiniz ve nasıl bir ortamda eğitim aldınız?

Dindarlıktan önceki hayatımı anlatmak çok zor...

Hayatınızda iki dönem var değil mi?

Evet iki dönem, hatta üç de diyebilirim. Çocukluğum babamın memuriyeti sebebiyle pek çok yeri dolaşarak geçti. Son olarak da 1945 yılında İstanbul'a geldik. İstanbul'da babam Sümerbank Fabrikalarında kimyager olarak çalışıyordu. Annemi gören birisi lise öğretmeni sanırdı. O kadar kültürlüydü ve ufku son derece genişti.

Özgür müydünüz?

Özgürdüm, ama o asrî zamanlarda dahi ailem sanki çok mutaassıp bir ailenin tavrı içindeydi. Meselâ, ben annem yanımda olmadan sokağa çıkamazdım. Çok nezih bir çevremiz vardı. Hep fikir sahibi insanlardı. Ben daima erkeklerin yanına gider, onların sohbetine katılırdım. Onların ciddi ve fikrî konuşmaları beni cezp ederdi. Kitapları çok severdim.

Şu başlığı atabilir miyiz: "Doğulu gibi düşünüp Batılı gibi yaşamak.''

Evet bu çok güzel bir ifade. Annem ve babamın fikir sahibi olması, fikrî olgunluklarının olması dolayısıyla onlara müteşekkirim. Her akşam toplanır, ailece birlikte kitap okur, fikirleşirdik. Okuduklarımız çok güzeldi, ama yaşantımız farklıydı.

Peki İslâmî yaşantı sürecine geçişiniz nasıl oldu?

Biz daha önce İslâmî hakikatlerden habersizdik. Çevremizdeki kişiler de böyleydi. Fakat bir müddet sonra ağabeyim Özer (sonraki adıyla Üzeyir) lisedeyken Risale-i Nurlarla ve genç arkadaşlarla tanışıyor. Derken evde düzenli namaz kılmaya başlamıştı. Aileden büyük tepki aldı. Çünkü kendisini anlayamıyorduk. Risaleleri okur, bize de anlatırdı. Biz kendisini kırmamak için dinlerdik, ama "Biz bunları yapamayız" derdik.

Daha sonra bizim yaşantımıza duyduğu tepkiden dolayı evden uzaklaştı. Ve kendi gibi genç, hizmet ehli insanlarla bir evde yaşamaya başladı. Onun evden ayrıldığı günü hiç unutamıyorum. Geceydi, karanlığın arasında giderken hıçkırarak ağlıyor ve "Allah size hidayet versin!" diye bağırıyordu. Onun o yankılanan sesi benim hıçkırıklarıma karıştı. İşte ne olduysa ondan sonra oldu. Bu arada ben haftalık bir kadın gazetesinde yazı yazmaya başladım. Sahibi bir hanımdı. Fikirlerimiz uyuşmazdı, sık sık münakaşa ederdik.

Yaşınız kaçtı o zamanlar?

20-21 olmalı.

Gazetedeki yazılarınız nasıl gidiyordu?

Zamanla yazılarıma ağabeyimin fikirleri ve Risale-i Nurlarda anlatılanlar hakim olmaya başladı. Gazetenin sahibinin tepkisiyle sürekli karşılaşıyordum. Bir gün bana, "Sizin gibi modern giyinen biri gerici fikirlerden değil, aşktan bahsetmeli'' dedi. Ben de, "Tamam efendim, ben de öyle bir yazı getiririm'' dedim. "Aşk nedir, nasıl olmalıdır?" diye üç hafta sürecek bir yazı hazırladım.

Onu götürdüm ve çok sevindi ve yazıları okuyunca baktım saçları diken diken oldu, yüzü kızardı ve bağırıp çağırmaya başladı: "Şule Hanım, burada aşk konulu yazınızda bile yine Allah var'' dedi. Ben de, "Efendim, Allah'ın olmadığı hiçbir şey yok. En başta Allah aşkı gelir, sonra vatan aşkı gelir, sonra da insanların birbirlerine duyduğu aşk gelir" dedim. Epey bir mücadeleden sonra dayanamadım, ayrıldım gazeteden.

Özer Beyin Üzeyir olmasında Bediüzzaman Hazretlerinin etkisi oldu mu?

Evet, kendisi ağabeyime, "Senin ismin artık Üzeyir olsun" demiş. Ağabeyim epey hizmetinde bulundu. Ben tesettüre girdikten sonra Türkiye'nin her yerinde konferanslar veriyordum. Bir gün Barla'ya gittim. Üstadın kalmış olduğu ev ve o meşhur ağaç orada. Eve girdim, diz çöktüm ve uzun bir sure dua ettim, ağladım. Üstadın kaldığı evde bulunmanın uhrevî hali içinde şunları dedim:

"Üstadım, sağlığında seni göremedim, senin kıymetini bilemedim. Şimdi ise senin her bir yerinde izin bulunan bu evde, bu duygularla ağlıyorum, beni affet Üstadım!" Çok manevî bir andı doğrusu.

O zaman sizin İslâmiyetin hale yansıyan güzelliğine geçişiniz Risale-i Nurlarla oldu.

Evet, Risale-i Nurlarla oldu. Risale toplantılarına gitmeye başladım. Ekserisi yaşlı hanımlardı. O ilk gittiğim günkü duygularımı anlatamam size... İçeri girdiğimde orada bulunan hanımların birinin elinde kitap, hepsi bembeyaz örtüler içindeydiler. İçeri girince nasıl utandım, çünkü başımda incecik bir örtü vardı, kolsuz bir gömlek üzerine ceket almıştım. Makyajı sevmezdim, ama tırnaklarım uzun ve ojeliydi. Bana çok yakınlık gösterdiler, Üzeyir'in kız kardeşi olduğumu duyduklarında da çok sevindiler.

1967'li yıllarda seri konferanslarınız başlıyor. Bir günde iki konferans verdiğiniz zamanlar...

Evet on beş günde otuz konferans veriyordum.

1960'lı yıllardan bu güne baktığımızda çok çok sevindirici bir durumdayız değil mi?

Elhamdülillah. Yalnız şunu söylemek isterim burada. Kemiyet bakımından göz yaşartıcı bir manzara. Artık Türkiye'yi aştı, dünyanın her tarafına ulaştı bu güzel tesettür... Ama keyfiyet açısından maalesef çok dertliyiz. Hem başörtüsü örtüp hem makyaj yapmak, hem daracık pantolon üzerine mini giysiler giymek, yapılan hareketlere dikkat etmemek... Televizyonda bile kalkıp el sallamalar, tesettürü içinde oynamalar... Bütün bunları görünce ben çok yara alıyorum. Yani biz bunun için mi mücadele verdik. Tabi hepsi böyle değil, takvalı hakiki İslâm hanımefendileri yüzümüzü ak çıkarıyor ve inşaallah bunun da bir geçiş dönemi olduğunu düşünüyorum.

Bize vakit ayırdığınız için çok teşekkür ediyorum. Biz sizi çok seviyoruz, iyi ki varsınız?

Canlarım benim. Benim hiç çocuğum olmadı, ama o kadar çok çocuğum var ki, hepsini alnından öpüyorum, bağrıma basıyorum. Bu aydınlık yola baş koydukları için onları tebrik ediyorum.

"CUMHURBAŞKANININ AFFINI KABUL ETMEDİM"

Hakkınızda yüzlerce mahkeme söz konusu… Bir de hapse girişiniz var değil mi?


Evet, Türkiye'de ilk defa bir Müslüman Türk kadınının hapis yatışı bu acize müyesser oldu. O tarihlerde Papanın Türkiye'ye gelişini ve çok farklı bir ilgiyle karşılanmasını, "Ağlayın ey Müslüman kardeşlerim ağlayın!'' başlıklı yazımla kaleme aldım. Ayasofya'da Papanın ibadet edişiyle bir Müslüman gencin ibadet edemeyişini anlattım ve bu nasıl bir çelişkidir, aşağılanmadır dedim ve 13 ay 10 günlük bir ceza aldım.

Cumhurbaşkanının sizin için özel bir affı oldu değil mi efendim?

O, ben cezaevindeyken oldu. Cezaevi müdürü geldi ve "Şule Hanım müjdeler olsun, çıkacaksınız. Cumhurbaşkanının sizin için özel affı var" dedi. Ben içeri girdikten sonra çıkan bu affı kabul etmedim. "Sizi zorla çıkartırız emir verirlerse" dediler. Ben de, "Olabilir, ama ancak benim cesedimi çıkarabilirsiniz," dedim. "Çünkü ben Cumhurbaşkanı tarafından affedilmek istemiyorum. O önce Allah'tan af dilesin, sonra milletten ve en son benden gelip özür dilesin. Aksi halde lütfen affı dondursun" dedim ve af dondu, ben de tüm olumsuzluklara rağmen cezaevinde yattım ve çıktım.


Söyleşi: Mihmandar / Abdullah Arıdoru
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
https://huzuryeri.yetkin-forum.com
dUaCı
admin
admin
dUaCı


Mesaj Sayısı : 264
Yaş : 41
Kayıt tarihi : 10/02/07

İSLAM AYDINLARI Empty
MesajKonu: Geri: İSLAM AYDINLARI   İSLAM AYDINLARI Empty15.07.07 0:33

EMINE SENLIKOGLU

İSLAM AYDINLARI Pl462




1953 yılında dünyaya geldi. Çocuk yaşta ailesiyle birlikte Adapazarı'ndan gelip İstanbul’a yerleşti. Daha küçük yaşta bazı çelişkileri fark etti. Büyüdükten sonra Hıristiyanlığı araştırdı. Aynı dönemde kiliselere gidip İncil’i okumaya başladı. Bu inceleme sırasında İncilleri kendi ölçüleri içinde çelişkilerle dolu olduğunu gördü. Sonra İslâm'ı incelemeye ve İslimî tahsil için yoğun bir eğitime başladı. Fıkıh, Akait gibi islâmî temel ilimlerle meşgul oldu. Ayrıca, İlahiyat mezunu eşi Recep Özkan ve özel hocalardan dersler aldı.

İki çocuk annesi olan Şenlikoğlu; ilkokulu, İmam Hatibin orta ve lise kısmını dışarıdan bitirdi. 1985'ten beri Mektup Dergisi’nin Genel Yayın Yönetmenliğini yürüten yazar, Türkiye'nin çeşitli illerinde ve dış ülkelerde konferanslar verdi. Araştırmacı yazar Şenlikoğlu 1984'de yazmış olduğu ilk kitabı;"gençliğin İMANINI SORULARLA ÇALDILAR" adlı kitabından dolayı 2.5 yıl cezaevinde yattı. Yazarın 1984 tarihinden itibaren çıkan kitapları şunlardır:

1. SERİ: "Gençliğe HATIRAMDIR" Gençliğin İmanını Sorularla Çaldılar Bize Nasıl Kıydınız Mahkum Duygular Burası Cezaevi İslam'da Erkek Ne Olur îhanet Etme Ülkemi Arıyorum Biz Bu Vatanin Nesi Oluyoruz Ruhumun Penceresi Kelepçeli Kalemimden Ağlatan Yollar İnsanlar da Kayar Telefonla Röportaj Önce Soru Sorarlar İsimsiz Kitap Vicdan Azabı Maria İdamlık Genç (Bu seri tamamlanmıştır.)

2. SERİ: "İnsanlığa çağrı" İnsanlığın Belgeseli Kıbrıs Sular içinde Bir Yetim Ben Kimin Kurbanıyım Geri Tepen Kurşunlar Radyo ve Basın Röportajları Televizyon Röportajları Uzaktaki Çığlıklar Geçmişin İzleri Sabıkalı ve Dul Çingene İmamın Manken Kızı Son Pişmanlık Fayda Eder Çin İşkencesi Kadınları Kadınlar da Eziyor (Bu seri tamamlanmıştır.)
3. SERİ: "NESİLLERÎN ÖYKÜSÜ" Anne Büyüklere Bir Şey Söyle Küçük Kız Küçük Kelebekler Yılan Yavrusu Kırmızı Elbiseli Kız
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
https://huzuryeri.yetkin-forum.com
 
İSLAM AYDINLARI
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
HUZUR YERi PAYLAŞIM PLATFORMU :: KADIN :: Dinimizde Kadının yeri-
Buraya geçin: